gülçinkolik_admin Aktif Üye
Mesaj Sayısı : 950 Yaş : 27 Nerden : İzmir=) Ruh Hali : İlgi Alanları : Müzik,Bilgisayar,MSN,HePsİ,Sitem,Dans,tv ve eğlenceli olan herşey... Takım : Siteyi Nerden Buldun? : Benim sitem zatenn!.... Rep : Kayıt tarihi : 10/07/08
Kişi sayfası Özell:
| Konu: "Klasik Bale Matematik, Modern Dans Fiziktir" C.tesi Kas. 21, 2009 9:46 pm | |
| "Klasik Bale Matematik, Modern Dans Fiziktir" Seyrettiğimiz şeyden zevk alıyorsak, onun, bizi davet eden müthiş bir çekiciliği vardır. Haz alıyorsak bununla yetinmez, beğendiğimiz şeyin aynısını yapabilmeyi arzu ederiz. Hayran kaldığımız özne her kimse, yüzümüzü onun yüzüne yerleştirir; “keşke orada ben olsaydım”, “ o, ben olsaydım” deriz. Ya da hiç değilse, güzel bir gösteriden aldığımız hızla, eve gidip kitap okumak, bir şeyler yazmak, değişik yerler görmek, farklı insanlarla tanışmak ve belki de bir devrim yapmak isteriz. Belki hayat için, belki hayatımızda.
Her ne kadar sanatçının beden virtüözlüğü, izleyicisinin, kendisini onun rolüyle özdeşleştirmesini zorlaştırsa da, iyi bir dans gösterisi de böyle bir şey. Sahne sanatlarının en çekici olanlarından biri. Müziğe, yani her insanın içinde olan ritm’e dayanıyor her şeyden önce. Haşin sözlere gerek duymadan, bedenin yaratabildiği ****forlar ile stilize ediyor her şeyi. Şiddeti bile. Hatta onu estetik kılıyor. Ve bunu en iyi modern dans yapıyor, onun en önemli ayırıcı özelliği bu. İçimizdeki şiddeti dışavururken, üst-dilden konuşuyor, estetiği günlük yaşamdaki şiddetle bire bir örtüşmüyor ama yine de mutlaka tahrik ediyor, deşiyor, uyarıyor ve sorgulatıyor. Çünkü klâsik baledeki şiddet temsilinin irkiltici ya da kışkırtıcı olduğunu söylemek zor. Her şeye rağmen müziğiyle-dansıyla yine de görkemlidir o sahneler. Ama modern danstaki şiddet alegorisi, söze ya da eyleme döktüğümüz-dökemediğimiz tüm insanlık hallerimizin daha dolaysız bir dışavurumu.
Bu varsayımlar doğrultusunda, klâsik balenin alternatifi olan modern dans alanını ülkemizde doldurmaya çalışan sınırlı sayıda topluluk içinde, adı başarıyla anılan Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu’ndan Alpaslan Karaduman’la söyleştik. Bir sahne sanatı olarak modern dansa daha yakından bakabilmek, tiyatroyla ilintisini ortaya çıkarabilmek için.
Alpaslan Karaduman 1983 H.Ü. Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü mezunu. Devlet Opera ve Balesi’ne girişi de aynı yıl. 1991’de Iowa Üniversitesi Dans Bölümü’nde master dersleri almış. 1993’ten beri MDT’de. Devlet Tiyatroları için de koreografiler yapan A.Karaduman’ın, MDT’nin Mobil-Deney-Tasarım programında “Portatif” adlı çalışması, Dans Paltform 1’de “Zemin” ve “Darbuka” adlı çalışmaları sahnelenmiş. Dans Platform 1’insanatsal koordinatörlüğünü üstlenen Alpaslan Karaduman, Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu’nda halen dansçılığın yanı sıra yardımcı sanat yönetmeni görevini sürdürüyor.
Pınar Şenel
*
Modern dans sunuşlarında, neredeyse, klâsik bale düşünce içermezmiş ya da önemli bir düşünce içermezmiş anlamına çıkan savlar ortaya atılmış. Derin olduğu iddia edilen fark, anlam yaratmada mı yoksa ifade biçiminde mi? Yaratıcıları modern biçem arayışlarına iten ne, tam olarak?
Şimdi modern dans sunuşlarında sözü geçen farkı anlamak için bunların iki ayrı sahne sanatı disiplini olduğunun günümüzde artık kabul edildiğini bilmek gerekiyor. Bu, bir süreç meselesiydi. Klâsik balenin çok uzun yıllardan sonra geldiği yer, kendine bir alternatif doğurdu diyebiliriz. Yani tam olarak klâsik balenin içinden çıkmış anlamına gelmiyor ama bu disiplinin açılımı olarak ortaya çıktıktan sonra, kendini bulma sürecini de son 20-30 yıldır yaşıyor Avrupa’da. Dans tekniği olarak klâsik bale moderne bir çok şey verdi. Beden enstrümanı ve teknik donanım. Ama tabii bu asrın son elli yılında daha spesifik ayrımlar başladı. Ve çağdaş bale ya da modern dans diye adlandırabileceğimiz şemsiyenin içinde de yeni açılımlar gündeme gelmiş oldu. Sorunuzda ilgimi çeken şu: Derin fark anlam yaratma mı ifade biçiminde mi? Yaratıcıları moderne iten ne tam olarak? Şimdi klâsik balenin saraydan sahneye doğru yolculuğunda o dönemin sosyo-kültürel, sosyo-politik, yaşamsal koşulları yani insana dair her türlü işler etken olmuştur. Diğer sanatların içinde bulunduğu akımların etkileri, klâsik balenin kendini ifade etmesinde önemli teorik kaynak yaratmıştır. Dans olsun-tiyatro olsun, sahne sanatlarının diğer disiplinlerden etkilenmediği bir dönem yok. Bu, çok doğal bir süreç. Sanayileşmenin ardından saraydaki klâsik bale anlayışı topluma daha çok hitap etmek zorunda olduğunu fark etti. Bunu da klâsik balenin kendini yenileme süreci olarak görebiliriz. Örneğin George Balanchine klâsik balenin teknik olanaklarını ve düşünce sistemini çok daha çağdaş bir yapıya kavuşturdu. Klâsik balede, vücut enstrümanının kullanım alanlarını zenginleştirmek adına dünyadaki mihenk taşlarından. Bir kavram karmaşası da yaşandı; çünkü bilindiği gibi, yaratıcı kendi ismini kendisi koymaz, kritikçiler onlara bazı ekolleri yüklerler. Yaratıcılar bazen de bunu kendileri yaparlar; “ben bu noktada bir yerdeyim” gibi. Örneğin yaptığına physical theatre diyen Loyd Newson, dans tiyatrosu diyen Pina Baush gibi. Şimdi Balanchine’in koreografik yolculuğunda klâsik baleyi teknik olarak çok daha çağa uygun bir hale getirdiğini söyleyebiliriz. Anlatımında daha çok beden dilinin önemli olduğunu, konulu balelere farklı bir boyut getirdiğini kabul edebiliriz. Ama tabii bununla koşut süreçte modern dansta da son 30 yılda yenilenme ve ekolleşme görülüyor. Koreograflar kendi düşünce yapılarını çok özgür ifade ettikleri bir çok farklı tarzı ortaya koyuyorlar. Ama bunları belli stil başlıkları altında toplayabiliyoruz. Contemporary dans, Cunningham tekniği, Graham tekniği, Jose Limon tekniği..., sonra Pina Baush geliyor “dans tiyatrosu”nu ortaya atıyor, daha öncesinde Kurt Joss green table ile onu yapıyor zaten; yani bunlar artık dünyada yerini yeni bulmaya başlıyor. Eurocrash denen bir akım vardı. Batının 70’li yıllardan sonra şiddetle olan ilintisini, sahneye bir dans stili şeklinde getiren bir akımdı. Sonra Kanadalı La la la Human Steps “eurocrash”in babası sayılırlar. Dikkat edilirse tarihlerle ekoller arasında dünyanın sosyal hadiseleri, değişimleri, dönüşümleriyle çok ilintili bir koşutluk var.
Her ne kadar klâsik bale modern dansa çok şey verdiyse de, her ne kadar klâsik bale içinde yenilikçi akımlardan söz edilebilse de, yine de çok başka bir duruşu var modern dansın, klâsik bale ile arasına mesafe koyan. “Klâsik balenin uzun yıllardan sonra geldiği yer, kendine bir alternatif doğurdu diyebiliriz” demiştiniz. Bu alternatif olma hali üzerinden ilerleyelim dilerseniz. Örneğin klâsik bale izlenimci, modern dans dışavurumcu olarak biliniyor. Ayrım burada mı başlıyor, yoksa bu, katı bir kural mı, birbirlerinden hiç ifade biçimi ödünç almazlar mı?
Evet, bence katı bir kural. Akımlar kavram bazında dansa direkt olarak yüklenirse bir kanadı eksik kalır. Çünkü modern dansın ekspresyonizmin bütün sözlüksel anlamını içermesi gerekmiyor artık günümüzde. Klâsik baleye de sadece izlenimci olarak bakmak yanlış olur. Çünkü farklı düşünen klâsik bale koreografları da var. Onun için bu ayrımın 30 yıl önceki bir ayrım olduğu kanaatindeyim.
O zaman çalışma yöntemlerine bakalım. Klâsik balenin sahnelenmesinde çizgisel bir süreç var. Her aşama önceden belirlenmiş kurallara, bir sisteme bağlı. Modern dansta ise “koreograf sayısı kadar yaklaşım vardır” deniyor. Her seferinde yeniden yaratılan reji yaklaşımları. Ve klâsik bale, ardışık izlenebilen olaylar dizisini işlerken, modern dans -en yakın örneği sizin Seyahatname- parçalı anlatımı seviyor...
...modern dansta bazıları yapıyor, konusal bir mantık yakalayarak yapıyor ama gene kavramlar içinde gezinirken biraz post-modernizm içinde görüyoruz o parçalanmışlığı, soyut ifadeyi. Belli bir seyri olmayan, geçişli olan, atlamalar yapan bir yapı.
... benim sormak istediğim, bu yöntem farkından yola çıkarak, iki tür arasındaki farklara ulaşmak. Klâsik bale bir koreografın liderliğine, modern dans ise dansçıların doğaçlamalarına dayanıyor. Değil mi?
Evet. Biraz bilim olarak fizikle ilgili bir şey doğaçlama. “Klâsik bale matematik, çağdaş dans fiziktir” diyebiliriz. Doğaçlama, bedenin ve beynin bir âna yönelik olarak, sadece o an için ürettiği hareketler zinciridir, diyebiliriz. Daha önceden tabii ki bir düşünce kurgusu olmuştur, tabii ki modern dansçı neyle ilgili bir doğaçlama yaptığını biliyordur ama o sırada zamanla ilgili bir sorunu vardır.
Doğaçlama ve fizik nasıl yan yana geliyor?
Fizik kısmını, bilenler de bilmiyor aslında şu anda. Yani mesele orda. Fiziği en iyi anlayanlar, ‘hiçbir şey anlamadıklarını daha çok anlamaya başladıklarını’ söylüyorlar. Bu yüzden çağdaş dansın doğaçlamadaki sistematik özelikleri -zaman-mekan-bedenin kapladığı hacim vs.- çok araştırılıyor. Bu, gerçekten zor bir konu. Ben doğaçlamayı, bedenin hareket ve hareketsizlik imkanlarının zorlanması olarak değerlendiriyorum. Yani nereye kadar gidebilir’i araştıran, soran, uygulayan bir düşünce sistemi var. “Beden, hareketin devamlılığını nerede-ne kadar zorlaştırır” anlamında demiyorum; “imkanlarının ne kadar fazla olduğunu araştırır” diyorum.
İmkan’dan kasıt, sadece bedenin olanakları mı, düşüncelerin-duyguların dışavurumu da buna dahil mi?
Böyle de diyebiliriz belki ama ben, direkt olarak fizik teknikle, beden tekniğiyle ilgili görüyorum bunu. Böyle kabul ediyorum.
Doğaçlama konusuna girince performerları atlamamak lâzım. Diyelim ki bir modern dans koreografisi var ve on tane de dansçı var. Koreograf, belli bir bölümü, dansçıların inisiyatifine bırakarak, ama onlara sunduğu A,B,C’ler vasıtasıyla doğaçlama yapmalarına imkan tanıyarak, kendi kafasında ulaşmak istediği bütüne, dansçının o andaki yaratı güdüsünden yararlanarak gidebiliyor. Her bölümde de yapmayabiliyor. Amerika’da sadece doğaçlamaya dayanarak temsil veren, o gün ne yaptıklarını asla bilmeden yapan sanatçılar da var. Eserin içinde belli yerleri doğaçlayarak yapanlar da var. Bir de performerlar var. İşte, o anda eserin konusu belli ama hareket dizesi belli değil; mesaj belli ama onun içinde gezinebiliyor, bir nev’i caz gibi.
Doğaçlamanın modern koreografilere hizmeti çok büyük İcracının yaratı sürecinde koreograf kadar var olması, sanatçı kişiliğini de geliştiren bir unsur. Bu açıdan çok önemli. Klâsik balede ise doğaçlama çok zor. Çünkü hareket dizelerinde, birbirine bağlanan adımlarda, bir önceki sonrakine ipotek koyuyor. Ama William Forsiyt var, Almanya’da yaşıyor. Kendisi klâsik bale kökenli bir koreograf. İnanılmaz bir koreografik doğaçlama özelliği var. Klâsik balenin teknik yapısını kullanarak çıkardığı çok çok etkileyici ürünler var. Yani, klâsik bale bilen doğaçlama yapamaz diye bir şey yok elbet. Sonuçta dansın kendisi bir doğaçlama. Düğünde kimse önceden bildiği bir koreografiye göre oynamaz.
Peki doğaçlama ne kadar doğaçlama? Dansçı, bunu hayatında tek seferlik yapmıyor ki. İnsan olarak kültürel-sanatsal birikimini sürekli çoğaltan, ve dolayısıyla ardında bıraktığı her şeyi “anımsayan” biri olduğuna göre sanatçı, son doğaçlama, öncekileri de kapsamıyor mu? Hatta bunu ‘kuralsızlığın da kurallı olmaya giden bir seyri vardır’ düşüncesine taşısak, abartmış olur muyuz?
Hayır, olmayız. Benim düşüncem de aynı yönde. Düalite çağdaş dansta da önemli. Bir şey bir yer giderken aslında gitmiyor, anlamında. Bu, çok doğru bir teşhis. Ancak doğaçlamanın hangi ekolde yapıldığı da önemli. Oluşçular var mesela, yalnızca o anla ilgili iş yapan, deyim yerindeyse, ânı anlaştıranlar, bunlara happiningciler deniyor. Sonra performerlar var, ama onlar adı üstünde performansı ön plana alıyorlar. Bir de sahne eserleri var. Modern dansın sahne eserlerinde doğaçlama dediğiniz gibi çok sınırsız olmuyor. Bazı yerlerde kullanılabiliyor, sonra eser belli bir sistematikle devam ediyor.
Şimdi biraz da modern dansın kendi içindeki nüanslarından konuşalım dilerseniz. Çağdaş bale, modern dans, dans tiyatrosu... Bunların ortak ve farklı özellikleri neler? Çağdaş bale, klâsik bir balenin yenilikçi yorumu mu? Modern dans ile dans tiyatrosu birbirinin içine geçen, kimi zaman fazla kesişen, kimi zaman az kesişen iki çember mi, vs?
Klâsik bale yapıtları çağdaş dans anlamında Avrupa’da, Amerika’da ciddi bir biçimde yeniden yorumlanıyor ve bunu çok dikkatli yapıyorlar. Örnek olarak ben hemen Fındıkkıran’ı gösterebilirim. Mark Morris Fındıkkıran’ı yaptığı zaman 1970’lerin Amerikası’nda düşünüyor; o Amerika’nın farklı sosyal katmanlarından gelen insanların bir partisi olarak ortaya koyuyor eseri. Orijinal Fındıkkıran’da bazı etnik roller vardır -Rus dansı, Çin dansı, Arap dansı vb.- onları da Amerikanın hippileri, zenginleri gibi değişik sosyo-kültürel katmanlardan insanlar olarak yorumluyor ve eseri adeta günümüzün Fındıkkıran’ı haline getiriyor. Eğer modernleşmeyi sadece kostümde, ya da beden dilinde yapsaydı, dans tiyatrosu özelliğini taşımazdı. Klâsik versiyondaki etnik dansları günümüzün dansları ile beslemesi, eseri günümüze taşımadaki çağdaş duyarlılığının bir ürünü.
... ben böyle bir yorumun“modern bale” olarak adlandırılabileceğine ihtimal vermiştim ama siz “dans tiyatrosu” dediniz. ?
Evet, ben dans tiyatrosu gözüyle baktım. Bu eser dans tiyatrosunun olmazsa olmaz’larını çok kullanıyordu, -donanım, aksesuarın işlevselliği gibi- . Mesela Clara’nın farelerle olan kâbusunda, fareler uzaktan kumandalıydı. Gerçekten işlevsel bir aksesuvar bu. Dans tiyatrosunda böyle olmadığı zaman biraz primitif addedilir. Bunu iyi kullanması ve tarihteki Fındıkkıran ile günümüzdeki Fındıkkıran’ı örtüştürebilmesi, bende, tiyatro yanının güçlü olduğu intibaını oluşturdu. Modern bale de denebilir, evet, ama biraz önce konuştuğumuza geliyoruz. Katı kurallarla kavram kuramıyoruz. Diyenlere bunu yapabiliyoruz; kendini öyle ifade edenlere, Pina Baush gibi. O, yaptığına dans tiyatrosu diyor ve kurallarını kendi koyuyor. Çağdaş bale, modern dans, dans tiyatrosu... bu şemsiyeler hâlâ tartışılan şeyler. Bir de şunu söyleyebiliriz; çağdaş dans librettoya daha az bağlı kaldığı için, konu dediğimiz olguya çok fazla takılmadığı için, izleyicinin o anki ruh hali olsun-kültürel birikimi olsun hepsini aynı potada eriterek, ona izlediği şeye yorum yapma olanağı vermesi de başka bir boyutu zaten. Onu biraz liberal, biraz çağdaş kılan bir özelliği oluyor. | |
|